16 Aralık 2016 Cuma

Toni & Guy Damage Repair Maske | İnceleme

    Bir aya yakın süredir kullanıyorum Toni and Guy Damage Repair maskesini. "Şuradaki saç bakım rutinim" yazısında kısa bir bilgilendirme yazısı yazmıştm göz atmak isterseniz.

    Kutunun üzerinde çok detaylı bir kullanım önerisi yoktu. Ben haftada 2-3 gün temiz saçlarıma saç uçlarından başlayarak ve masaj yaparak uyguladım. 5 dakika bekledikten sonra duruladım. Saç kremlerinde olduğu gibi bu maskeyi de saç diplerime kullanmadım.
     İlginç bir şey oldu. Saç köklerime uygulama yapmamama rağmen saçlarımın daha hızlı uzadığını farkettim. Ürünün hasar onarıcı oluşu dışında bir tanıtımını görmediğim için böyle bir etki olacağını beklemiyordum. Doğrusu pek işime gelmedi çünkü saçlarım boyalı ve sürekli dip boyayla uğraşmak istemiyorum. Ayrıca saçlarım doğal olarak da yeterince hızlı uzadığı için daha da hızlı uzaması beni mutlu etmedi. Ama sizin üründen böyle bir beklentiniz varsa sanırım bu müjdeli haber :)
    Kükürtün de saç için onarıcı ve saç derisi için yenileyici olduğunu duymuştum. Birkaç yıl önce kullandığımda saçlarımı kazık gibi yaptığı için bir daha asla saçıma kükürt sürmedim. Bu olaydan aldığım tek ders onaran ürünlerin saçları yumuşak ve parlak yapmak gibi bir derdi yok :)
    Bu yüzden olsa gerek bu maske de saçlarımı yumuşatmadı. Tabi kükürt gibi sertleştirmedi ama "John Friedanın onarıcı saç kremi" gibi yumuşatmasını kolay taranmasını falan bekliyordum. Öyle de olmadı, şampuandan bir tık daha fazla yumuşattı ve nemlendirdi.

    Asıl beni cezbeden etkisi ise şu oldu; "Boyanın saça etkisi" yazısında bahsettiğim üzere saçın en dışndaki kutikula isimli koruyucu dış tabakanın boya tarafından açıldığını ve hasar gördüğünü biliyoruz. Boyadan sonra saç telimin üzerinde parmağımı aşağı yukarı oynatarak kutikulamın nasıl da palmiye ağacı yaprakları gibi açıldığını hissediyordum. Maskeyi kullandıkça bu his saçlarımın boyasız olduğu günlerdeki gibi daha pürüzsüz olmaya başladı. Mikroskopta inceleme fırsatım da olamayacağı için bununla yetinelim :)

    İçerik İncelemesi

   Bu hususta benim gözümde sınıfta kaldı. İçerisinde kanserojen sülfat, petrol türevleri, silikon gibi zararlı maddeler ne yazık ki var. Ben bu sebeple tekrar almamaya karar verdim.

Fiyatı yaklaşık 50 TL idi. Daha uygun fiyatlı ürünlerin daha etkili ve daha temiz içerikli olabileceğini düşünüyorum...



15 Aralık 2016 Perşembe

Bir Artı Bir | Okuduğum Kitaplar

     Bu kitaba başlayalı sanırım bir iki ay kadar oldu. Bir türlü vakit ayırıp okuyamadım. Geceleri uyumadan önce birkaç sayfa okuma şansım oluyordu yalnızca. Dün nihayet bitirdim.
     Bu kitaba vakit ayıramamamın asıl sebebi sanırım sürükleyicilik sorunu oldu. Jojo Moyes'in "Senden Önce Ben" ve "Senden Sonra Ben" isimli kitaplarını okuduktan sonra yazarı başarılı bularak bu kitabın e-kitabını satın almıştım. Ancak beklentimin altında olduğunu ne yazık ki belirtmeliyim.


     Senden Önce Ben serisi iki kitap da çok başarılı ve sürükleyici oldukları için belki de çıtayı çok yükseğe koymuştum. Yani sorun biraz da benim beklentilerimde sanıyorum.
     Bu roman hakim bakış açısıyla yazılmış olsa da her bir bölümde karakterlerden birine odaklanarak anlatım yapıyor. Jess ismindeki genç yaşta anne olmuş zorluklarla mücadele eden ve talihsizliklerden bir türlü kurtulamayan son derece iyi kalpli bir kadının, Tanzie isimli matematik dahisi kızı ve "Gotik Oğlan" lakaplı Nicky adındaki sıradanlıktan çok uzak olan üvey oğlu ile olan yaşam mücadelesinden bahsediyor. Ve bir de Ed var. Ed bir yazılım şirketi sahibi lüks içinde yaşayan uzaktan bakılınca sorunsuz görülen ancak kendi içinde çok büyük dertlerle başa çıkan bir iş adamı.
Sen ve beni toplasak sonuç ne olur?

Tatlı bela bir kadın…
İki çocuğuna bakmak için deliler gibi çalışan ve baharın gelmesini dört gözle bekleyen Jess Thomas bugüne kadar hayatındaki tüm zorlukların üstesinden tek başına gelmiş. Ama artık birinin ona yardım istemenin kötü bir şey olmadığını anlatması gerekiyor…

Ve hayatı alt üst olmuş bir yabancı…
Yıllar boyunca çalışıp kazandığı her şeyi kaybetmesine neden olabilecek inanılmaz bir hata yapan Ed Nicholls bir uçurumun eşiğinde. Hatasını telafi edebilmesi için tek bir kurtuluş yolu var ve o yol da büyük bir maceranın içinden geçiyor…

Sonuç…
Jess birine borçlu kalmak istemeyecek kadar gururlu, Ed ise kendi sorunlarından başka hiçbir şeyi görmüyor… Peki, apayrı dünyalara ait bir kadın ve bir adam yan yana geldiğinde beklenmedik bir sürpriz gerçekleşebilir mi?
    Bu dört karakterin yolları son derece tuhaf bir şekilde kesişiyor. Yol dediğim gerçekten yol. Birlikte çıkacakları anormal bir yolculukta bildikleri dünya artık değişiyor ve eve döndüklerinde her şey eskisinden daha karmaşık hale geliyor.
    Bir artı bir ismi bu kitaba çok yakışmış. İki zıt kutbun bir araya geldiği bir öykü...
    Bana sinir krizleri yaşatan aşırı bahtsız bir hayat süren Jess'in burnu gerçekten de beladan kurtulmuyor. Tam iyi bir şey oldu derken kadının başı yine bir başka sıkıntının içine giriyor. Çok ciddi maddi sıkıntılar yaşıyor ve sürekli kendimi aynı sıkıntıyı hissederken buluyorum. Belki de kitabın sürükleyiciliğiyle ilgili yaptığım eleştirinin kaynağı buradan geliyor.
     Bu kitap bol baharatlı bir hint yemeği gibiydi. Yerken boğazımın yandığını hissettiğim fakat sonra ardında bıraktığı lezzete bayıldığım türden. Kitap bitince hissettiğim tek şey bir başka Jojo Moyes kitabı daha okumam gerektiğiydi. Vakit ayırmaya okumaya sonuna kadar değecek bir öykü. Tavsiye ediyorum :)


14 Aralık 2016 Çarşamba

Biraz Şımaralım Mı? | Evde Spa

    Kışın soğuk ve kasvetli havasının daha da ağır hissedilmeye başlandığı şu günlerde kendimize ayıracağımız bir saat ile canlanıp rahatlamak için Spa çok güzel bir seçenek.
     Evde spa deneyimi yaşamanız için güzel ve kolay bir yol paylaşmak istiyorum. Malzemelerimiz;
  • Ayak banyosu hazırlamak için kap ( Watsonstaki şişme pedikür tankları ideal :))
  • Bir-iki damla aromaterapötik Lavanta Yağı (Rahatlatıcı etkili hoş kokulu bir yağ)
  • Bir fincan kahve (Biraz tarçın, çok az zencefil ve çok az da karanfil tozuyla kış kahveniz hazır!)
  • Sevdiğiniz bir kitap
  • Kokulu mumlar (ambiyans önemli :) )
  • Ve hoş müzikler...
   Şöyle bir saat arkanıza yaslanın. Ayaklarınızı hazırladığınız hoş kokulu aromatik suyun içine bırakın. Elinize sevdiğiniz kitabınızı ve bir fincan kahvenizi alın. Aşağıda önerdiğim müziği de açmayı unutmayın. Bir kaç da kokulu mum işte tamamdır!


    Sizin hayatınızda sizden önemli hiç bir şey yoktur bunu unutmayın. Sınavlar sizin sınavınız olduğu için önemli, aileniz sizin aileniz olduğu için kıymetli, işinizin siz olmasaydınız bir anlamı olmazdı. Çağın en önemli hastalık sebepleri arasına giren stresle baş etmenin en iyi yolu yine kendinize yönelmenizdir. Yüklenmeyin kendinize bu kadar. Şu ana kadar geçirdiğiniz ömrünüzü düşünün, ne kadar da çabuk geçmiş öyle değil mi? Öyleyse şu ana da biraz odaklanın. Hayatın tadını çıkarın. Sorumluluklarınızı yerine getirecek enerjiyi bulamıyorsanız kendinize yüklenmek yerine rahatlayın. Sakinleşin, mutlu olun. Küçük küçük şeylerin tadını çıkarın. Böylece kendinizi daha iyi hisseder ve işlerinizi daha kolay yoluna koyarsınız.
    Elinizde ki imkanların bir önemi yok. Biraz kendinizi şımartın. Mutlu olun sevgili okurlar, Mutlu Olun...


12 Aralık 2016 Pazartesi

Bir Yudum Kitap

    Birkaç ay önceydi sanıyorum, Sevgili Nabrutun yazısında görüp fikre bayılarak abone oldum bu sisteme. O gün bu gündür her sabah okula veya işe giderken açar okurum günlük pasajımı. Kitap okuyamadığım, yoğun olduğum dönemlerde su gibi serpiliyor bu satırlar yüreğime

   Öncelikle kuruculara kocaman teşekkürler sunarak tanıtımıma başlıyorum :)


      www.biryudumkitap.com adresine girip isim ve e-posta bilgilerinizi girerek kolayca üye oluyorsunuz. Daha sonra size her sabah günaydın dilekleri eşliğinde seçme kitaplardan pasajlar veya şiirler gönderiyorlar. Öyle güzel seçiyorlar ki bu kısımları; kitap hakkında kolayca fikir sahibi olabiliyor ve bahsedilen konuyu ötesi-berisiyle anlayabiliyorsunuz.



    Bu bana geçen sabah gelen mail. Her sabah ilgiyle okuyorum bu mailleri. Bazı günler kahvemin çayımın yanında,bazı tembel günlerimde yatağımın sıcaklığında, bazı günler de yolda. Kitap okumaya vakit ayıramadığım dönemlerde avuntum, kitap arandığım dönemlerdeyse yardımcım oluyorlar. Hiçbir kitap kötü sayılmamalı ama bu sistemin editörleri özenle en güzel kitaplarla hazırlıyor mailleri.
     Böyle güzel işleri övmek ve paylaşmak bizim boynumuzun borcudur diye görüyorum. Umarım birilerinin bu güzel işten haberleri olur ve yeni okurlar kazanırlar. Unutmadan belirteyim sistem tamamen ücretsiz.








Isıtıcı Bantlar - Sıcak ve Soğuk Kompress

    Yine yanlış değerlendirilen bir uygulamaya savaş açmış durumdayım!
    Regl günlerinizde siz de battaniyelerin altına saklanan, sıcak su torbaları veya ısıtıcı bantlardan medet umanlardansanız ne yazık ki siz de yanlış yoldasınız.

   Adet sancısı için sıcak uygulamayı öneren ve önermeyen iki farklı kesim söz konusu. Bunun sebeplerine detaylı olarak bakalım...

PMS - Pre Menstrüel Sendrom



    Regl gününüzden önceki son bir haftayı kapsayan zamandır. Bu süreç içinde hiçbir sıkıntı çekmiyorsanız çok şanslısınız, PMS yaşamıyorsunuz demektir. Eğer bu süreç içerisinde meme dokusunda hassasiyet, sebepsiz sancılar, genel yorgunluk, ruh hali değişimleri, baş ağrısı ödem ve kas ağrıları gibi sorunlar yaşıyorsanız PMS yaşayan birisiniz demektir. Bu konuda kesin bir çözüm ne yazik ki mevcut değil. PMS bir hastalık da değildir. Kadınların 3'te 1inde görünen son derece yaygın bir sendromdur. Hatta kadınların %85i ömrünün bir döneminde PMS sorunu yaşar. PMS tedavisi semptomatik yani belirtilere yöneliktir. En belirgin ve en çok şikayet edilen 4 durum sancı, duygu durum bozukluğu, sivilce ve iştah. İştah konusunda tavsiyem tarçın tüketmeniz yönünde. Duygu durum bozukluğu için günde bir parça bitter çikolata :) sivilce için bir SOS önlem olarak buz ve düzenli kullanım için cilt temizleyiciler. 
    Gelelim sancı sorununa. Sıcak kompres yani yukarıda da bahsettiğimiz üzere sıcak su torbası veya ısıtıcı bantlar gibi çözümler sancı için iyileştiricidir. Ancak bunu yalnızca Regl olmadan önceki günlerdeki sıkıntılarınız için kullanmalısınız. Regl günlerinde sıcak uygulama kanamayı arttıracağı için şikayetlerinizi de arttırır. Yani kaş yaparken göz çıkarırsınız. 
    Kanamalı günlerde yaşanan sancı içinse en efektif çözüm ağrı kesiciler. Bu konuda ağrı kesici tercihi çok önemli. Non Steroidal Anti İnflamatuarlar olarak adlandırılar (Maalesef örnek isim veremiyorum) kanamanın kesilmesine ve adet döngüsünün sabote edilmesine neden olduğu için tavsiye etmiyorum. Analjezik ürünler ise etkinlik konusunda yetersiz kalıyorlar. En doğru seçim Anti spazmodik analjeziklerdir. "Ben nerden bilicem hangi ilaç antspmdkanjlkjk? " diyor gibisiniz :) Eczacınızdan rica ediniz kesinlikle yardımcı olacaktır :)

    Sıcak Kompresin Diğer Kullanım Alanları

    İncinme, burkulma, zedelenme gibi sebepler haricinde gerçekleşen, romatizmaya veya yorgunluğa  bağlı gözlenen kas ve eklem ağrılarında sıcak kompres son derece etkilidir. Dışardan gözlenen kızarma, şişme, ısınma ile seyreden ağrılar enflamasyon ağrıları olduğu için sıcak kompres durumu kötüleştirecektir. İnflamasyon tanısını kendi kendinize asla koymayınız. Yalnızca şüphelenmeniz durumunda sıcak kompresten kaçınmanız için verdiğim bir bilgidir.  Lütfen doktorunuza veya eczacınıza danışınız.
    Sebebi bilinmeyenler dışında sancı şeklinde gözlenen karın ağrıları için de sıcak kompres faydalıdır. Soğuk algınlığı, nezle, grip gibi durumlarda el ve ayak tabaklarına uygulanacak sıcak kompres kişinin vücut ısısını dengelemeye yardımcıdır.

    Soğuk Kompresin Kullanımı

     Soğuk kompresin en bilinen örneği ateşli hastaların alnına koyulan ıslak bezlerdir. Vücut ısısını dengelemek amacıyla ateşli hastalık geçiren kişilerde tercih edilebilir. Ama tabii ki asıl yapılması gereken ateşi değil öncelikle hastalığı tedavi etmektir. PMS döneminde çıkan sivilceler genel olarak enflamasyonlu sivilceler olduğu için soğuk kompres sivilcenin ilerlemesini engeller.
     Bunun haricinde incinme, burkulma, zedelenme gibi durumlarda soğuk kompres faydalıdır. Ama yine de siz doktora gidin :)


11 Aralık 2016 Pazar

En İyi Siyah Nokta Temizleyici Bant

    Pek siyah nokta problemim olmasa da bu ürünler piyasaya ilk düştüğünden beridir kullanıyorum. Cildimi temizlemek ve siyah noktalardan arındırmak için genellikle peeling öncesi kullanmayı tercih ediyorum. Böylece açılıp siyah noktalardan arınan gözeneklerimi peeling ile tamamen temizleyip ardından da gözenek küçültücü tonik ve daha sonra da krem uygulayarak bakımımı tamamlıyorum.
    Siyah nokta bantlar size kalıcı veya uzun etkili sonuçlar vermez. Bu sebeple bant kullanımızın ardından yüzünüzün temizlik ve bakımına önem vermelisiniz. Ciddi siyah nokta problemleriniz varsa bant uygulamasından sonra siyah nokta giderici temizleyiciler veya kalıplar kullanabilirsiniz.
    Bugün 6 farklı markanın ürününü kıyaslayacağım. Daha net olabilmesi için kendi beğenilerim yönünde geriye doğru sıralıyorum.

    6. BİOFLEX






   Ürün gamı acilen değiştirilmeli. Bu bir siyah nokta temizleme ürünü değil. Bant bile değil. Kullanım talimatı diğer bantlarla aynı olsa da asla tam yapışmıyor. Bu güne kadar kullandığım tüm markalardan daha sert. Ve siyah noktaları temizlediği falan da yok. İçerisinde 6 adet var. Yanlış hatırlamıyorsam Gratisten 8,75TL ye almıştım. Ben yaptım siz yapmayın...








    5. WATSONS NOSE PORE STRİPS KLASİK







    Başarılı bir ürün. Doğru kullanımda siyah noktaları yüksek oranda temizliyor. Aslında bu listenin sonlarında yer almayı haketmiyor. Ancak bundan sonraki 2 ürün çok az bir farkla daha başarılı olduğu için 5.sıraya yerleştirdim. Son zamanlarda bu ürünün klasik olanı dışında yeni çeşitler gelmiş. Ayrıca ambalajı da değişmiş. İçerisinde 10 adet var. Fiyatı 7 TL civarındaydı.







    4. NIVEA T BÖLGESİ BANTLARI





    Siyah nokta bantlarının ülkemizde kullanılmaya ilk başladığı sıralar yalnızca Nivea ve Diadermine markalarının vardı. O zamanlar sıklıkla kullanmıştım Niveayı. Daha sonra Diadermine i daha başarılı bulup Niveadan vazgeçtim. Fikrim hala aynı. Ayrıca her iki marka da ürünlerini hiç geliştirmediler. Niveanın tek farkı tüm T bölgesi için ayrı ayrı stripler üretmiş. Paket içerisinden 4 adet bildiğimiz boyutta burun bandı, 2 adet alın ve 2 adet de çene bandı çıkıyor. Ben çeneme uygulama yapacağım zaman da normal burun bandını tercih ediyorum. Fiyatına kıyasladığım zaman gereksiz bir ürün. Siz bunu da almayınız 1.numaralı bandı alınız efendim :) Fiyat: 19TL





    3. DIADERMINE ARINDIRICI T BÖLGESİ BANTLARI







    Nivea ile neredeyse hiçbir farkı olmayan bir ürün. Yalnızca siyah noktaları temizlemede biraz daha başarılı olduğunu hissettiğim için 3.sıraya yerleştiriyorum. Diadermine de ürününü komple T bölgesi için öneriyor olsa da tek tip bant var kutusunda. İçerisinde 6 adet ürün var ve Fiyatı Nivea ile aynı seyrediyor.







     2. RITUEL DE BEAUTE BURUN BANDI







    Bimin kozmetik sektörüne hunharca daldığını bu üründen anlayabilirsiniz. Kore menşeili bir marka olan Rituel de Beaute Türkiyede bildiğim kadarıyla yalnızca Bimlerde satılıyor. Yumuşak yapılı. Kolay yapışıyor. Uygulama esnasında hızla sertleşiyor ve siyah noktaları ciddi olanda temizliyor. Son derece başarılı bir ürün. Paket içerisinde 6 adet var. Fiyatı 4.75 TL.
Bu ürünü bana tavsiye eden arkadaşım Korekolik'e çok teşekkürler :)







1. WATSONS NOSE PORE STRİP CHARCOAL


 
    Geldik listemizin bir numarasına. 5.sırada bahsettiğim ürünün yeni ambalajlı ve kömür içeriklisi. Ayrıca içerisinde Hammamelis(cadı fındığı) ekstresi de içeriyor. Etkisi kesinlikle klasik olandan daha fazla. Ancak kuru ciltliler için bunun yerine klasik olanı tavsiye ediyorum. Rengi görseldeki gibi siyah. Doğru kullanımda %90a yakın bir sonuç veriyor. Ben çok memnunum. Bundan sonra bu ürünle devam edeceğim. Tabi daha iyisi gelmezse :)
    Pakette 10 adet ürün var. Fiyatı 7TL civarı. Yani en uygun fiyatlı ürün de bu sayılır. Eğer yeni bir bant arayışındaysanız kesinlikle tavsiye ediyorum.


Siyah nokta bantlarından en yüksek verimi almanız için; her güzel şey gibi acı çekmeniz gerekiyor desem? :) Islak cildinize ürünü yerleştirip 10 saniye bastırın. Çene alın gibi bölgelere uyguluyorsanız hareket etmemeye özen gösterin. Tamamen sertleşip kurumasını bekledikten sonra olabildiğince yavaş bir şekilde ürünü kaldırın. Bu biraz canınızı yakacaktır ancak yüz tüylerinizi yolmadan en fazla siyah noktayı temizlemenin yolu maalesef bu :)



10 Aralık 2016 Cumartesi

Pastel Day Long Likit Mat Ruj - İnceleme

   Aradığım rengi buldum. Çok mutluyum :)
   Antalyadaki Rossmanda denediğim Pastel Day Long 15 numaralı ruju almak için Antalyaya dönmeyi bekliyordum. Mersin Forum Watsonstaki Pastel standından haberim yoktu :)
    Geçen gece bir etkinlikte tanıştığım dünya tatlısı bir kızın rujunun rengine bayılınca dayanamadım sordum. Her güzel mat ruj gibi "Pastel" dedi. Biliyorum, benim bunca zamandır bu ruju denememiş olmam hata...
    Dün Mersinde en sık yaptığım etkinlik olan "Forumda Alışverişte" etkinliğim esnasında Watsonsa girdim. Pastel standını aradım aradım bulamadım. Görevli orta standların kıyısında köşesinde kalmış olan Pastel standını gösterdi. Watsonsı buradan tekrar tebrik ediyorum, mağazalarında elinden geldiğince çok markayı bir arada bulundurduğu için.

   

    Süper nude bir kızıl kahve renk. Uğruna şarkılar bestelenebilir. Hakediyor zira....
    2 gündür kullanıyorum ve çok memnun kaldım. Sleek rujundan kalıcılık olarak bir tık geride ne yazık ki. Ancak kayda değer bir eksiklik olarak görmüyorum. Zaten öyle güzel renkleri var ki herkesin dilinde bir Pastel likit mat ruj numarası dolanıyor. En çok beğenilen ve sürekli stokları tükenen 9 ve 15 numaralarmış. Benim gönlümün beyaz atlı prensi 15 numara oldu :)

    

    Alttaki kızıl kahve renk Pastel, üstteki pembe ise Sleek. Sleek daha yoğun bir pigmentasyona sahip. Pastelin pigmentasyonu ise yeterli seviyede. Yine söylüyorum kayda değer hiç bir fark yok kalite açısından. Renk çeşitliliği bakımından ise Pastel açık ara önden gidiyor. Fiyatları hemen hemen aynı. Pastel 21 TL
    Pütür pütür görüntüsü sebebiyle Maybelline Vivid rujunu yerden yere vurduğumu hatırlıyor musunuz? Pastel de kesinlikle öyle bir sorun yok. Çok kuru havalarda alttan nemlendirici kullanmanız daha iyi olabilir ancak genel olarak ihtiyacı yok.
    Önümüzdeki 30-40 yıl bu ruju kullanmak niyetindeyim. Bir ruju sevdim mi tam severim :) Ancak zor severim. Ve evet, artık yeni aşkım Pastel Day Long Lipcolor oldu :)


9 Aralık 2016 Cuma

Sleek Matte Me Likit Mat Ruj - İnceleme

   Ben bu rujun incelemesini yapmayı nasıl unuturum?

   Kurban bayramındaki indirimde aldığım Sleek Matte Me ruju uzun süredir elimin altında. Seçtiğim tonu pek fazla kendime yakıştıramadığım için çok sık kullanmıyorum. Bu seçim maalesef benim hatam da sayılmazdı zira Sleek gerçekten harika bir likit mat ruj üretmiş olmasına rağmen yetersiz renk çeşitliliğinden ötürü kaybediyor.

 
    Renklerine kötü demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Her biri birbirinden iddialı renkler. Ama ben iddialı rujları kendime yakıştıramıyorum. En özel günlerde, düğünlerde, kokteyllerde bile göz makyajıma yoğunlaşıp dudaklarımı yine nude tercih ediyorum. Bu sebeple Sleek'in renk skalası bana uygun değil. Eğer sizin beğendiğiniz bir renk varsa kesinlikle kaçırmayın, alın. Bendeki Bitter Sweet rengi...

    

    Üstteki pembe renk Sleek, alttaki kızıl kahve de Pastel. Bu iki rujun kıyaslamaları için yarın gelecek olan Pastel incelememe göz atmayı unutmayın.
    Bu üründe bütün övgüler kalıcılığı için olacak. Zira sabahtan akşama hiçbir rötuş gerekmeksizin dayanıyor. Zaten likit mat rujların en sevdiğim yanı da bu kalıcılıkları. Yemek yediğim zaman dudaklarımın içine çok çok hafif bir silinme oluyor elbette ama olsun o kadar!

    Bu yazı biraz kısa olacak. Dediğim gibi rengi sevemediğim için çok kullanmadım. Ama dudaktaki dokusu mükemmel. Tavsiye ettiğim ürünlere ekleyiniz efendim :)


6 Aralık 2016 Salı

The Balm Nude Tude Far Paleti - İnceleme

    Bilmiyorum kaç kez bahsettim ama bu paleti herkesin elinde görür olduğum için ben de gidip almayı çok istiyordum. Her gidişimde fazla ışıltılı bulup vazgeçiyordum. Ben mat makyajı yaz-kış seven biriyim. Işıltıyı ancak gece makyajı veya özel gün makyajında tercih ediyorum. Az kullanacak olsam bile artık almalıyım dedim ve aldım.

The Balm yurtdışında drugstore diye anılan Watsons, Rossman ve Gratis gibi mağazalarda ve The Balmın kendi mağaza ve sanal mağazasında satılıyor. Ülkemizde ise satış hakkını Gratis tekelinde tutuyor.
    Kafa karışıklığını gidermek adına The Balmın bir de Nude Dude isimli far paleti olduğunu da hatırlatmak isterim. Renk seçenekleri kısmen değişiyor ancak temelde aynı kullanışa sahip renkler içeriyor. Hangisini tercih edeceğiniz tamamen sizin zevkinize kalmış durumda. Dikkatimi çeken tek durum Nude Dude paletindeki renklerin daha sıcak temalı oluşu.



    Farlı makyajlara yeni başlayan arkadaşlarıma tavsiyem kesinlikle bu paletler olacaktır. Birçok ve uyumlu renklerin bir arada oluşu sayesinde başka herhangi bir fara ihtiyaç duymaksızın gayet profesyonel makyajlar yapabilirsiniz. Paletin bir uzun aynası ve çift taraflı fırçası da var. Aynayı çok ince; fırçayı da çok sert bulup pek kullanmıyorum.
    Renklerin çoğu epey kullanışlı. Sobby ile göz pınarlarınızı ve kaş altınızı aydınlatabilirsiniz. Seductive tek başına da kullanılabilecek güzel bir renk. Serious çok yoğun bir siyah. Sexy ve Silly birlikte güzel bir sonuç veriyor. Aynı şekilde Snobby (çok güzel bir altın) ve Sophisticated de...
    The balm her paletini olduğu gibi bu paletini de karton ve çok şekilli* bir ambalajla sunuyor. 

    Gündüz çekimlerimde renkler maalesef olduklarından daha soğuk çıkmış. Gün ışığını yakalamam zaten bu günlerde çok zor olduğu için idare etmeye karar verdim :)
    Renkler hakkında söyleyeceğim her bir söz övgü niteliğinde. Bu kadar çok övgü sponsorlu yazı görüntüsü oluşturmasın diyerek daha fazla yorum yapmayacağım. Ancak benim en sevdiğim renkler Sexy ve Snobby oldu.
     The Balm paletlerinin pigmentasyonu-renk verişleri epey başarılı. Ancak daha önceki The Balm far incelemelerinde belirttiğim gibi çok tozutuyorlar. Makyaj yaparken göz altlarıma dökülmeler olduğu için göz altı kapatıcısını far uygulamasından sonra sildiğiniz göz altlarınıza uygulamanızı öneriyorum. 
    Çok tozutmalarının bir diğer dezavantajı uygulama esnasında uygun miktarda ürünü almak mümkün olmuyor. Fırçanızda fazla olan farı paletin veya masanızın kenarına vurarak dökmelisiniz. Fırçanıza üflemeniz durumunda mikroorganizmaların üremesi için gerekli nemli ortamı sağladığınız için asla tavsiye etmiyorum.

    Bu paletle birlikte far bazı benim için daha hayati bir önem taşır oldu. Çok kolay bir şekilde çizgilere doluyor ve aynı hızla silinebiliyor. Makyajınızın kalıcılığını arttırmak için hem far hem de fondöten altına baz uygulaması yapmanızı öneriyorum. Far bazı üzerine far uygulaması yapmakta zorlanırsanız; bazın üzerine göz kapağı renginizde bir far ile ince bir uygulama yapabilirsiniz. Far bazınız yoksa ince bir tabaka fondöteni ve üzerine pudrayı göz kapağınıza uygulayabilirsiniz.


   İçerik İncelemesi

Mica: Cildinizde iritasyon yapabilir. Silika: Solunum iritanı ve uzun vadede kanserojen. Silikon: olmasa iyiydi :) 

Talk ve paraben yok.
Renkli ve organik olmayan bir makyaj malzemesi için pek de fena olmayan sonuç.

    Sonuç olarak çok severek kullanıyorum. Urban Decay'in Naked paletlerine çoğu yerde muadil gösteriliyor. Bende Nake2 var ve bu paleti Naked2den çok daha fazla kullanıyorum ve seviyorum. 


4 Aralık 2016 Pazar

Saç Bakım Rutinim | Kısa İncelemeler İle

   Farklı farklı yazılarımda kısmen neleri kullandığımdan bahsetmiştim ancak derli toplu bir yazıyla saç bakımımı nasıl yaptığımı şimdi sizlere anlatmak niyetindeyim.
   Şuradaki yazımda bahsettiğim üzere ben önce kına sonra da kızıl boya deneyimledim. Halen kızıl boya kullanmaya farklı bir tonda da olsa devam ediyorum. Anlayacağınız işlem görmüş saçlara sahibim. Saç yapım doğal kurumayla kıvırcığa yakın dalgalı, saç kurutma makinesiyle düze yakın dalgalı bir hal alıyor. Yani saçlarımı makineyle kuruttuğum zaman düzleştiriciyle biraz rötüşlemeye ihtiyaç oluyor. Ben bununla da kalmayıp dalgalarım daha üzgün olsun diye aralara maşa da yapıyorum. Sonuç: yıpranmaya meyilli saçlar..
    Eğer siz de saçlarınıza ısıl işlemler uyguluyorsanız veya boyalı saçlarınız varsa onarıcı-yenilendirici ürünlere yönelmenizi tavsiye ediyorum. Bunun haricinde saç maşanızı veya düzleştiricinizi 180 derece ve altında kullanmaya özen göstermelisiniz.

     Önceliği şampuana veriyorum;


Seyahat sebebiyle ambalajını değiştirdiğimden ötürü kendi ürünümün resmini ekleyemiyorum.
John Frieda'dan Frizz Ease Dream Curls Sprey ve bu şampuanın serisinden Full Repair Saç Kreminin incelemelerini daha önceden paylaşmıştım. Özellikle Full Repair kremden memnun  kalınca şampuanını aldım. Şuan 2.kutum bitmek üzere.
    Herhangi bir bakım onarım şampuanından çok daha yumuşak bir sonuç veriyor saçlarımda. Memnunum ve yenisini almak niyetindeyim.


    Saç Kremim:


    Alışveriş ve inceleme yazılarımda da belirttiğim üzere bu kremle mutlu bir birlikteliğimiz var. Şuan 2.tüpü kullanıyorum yani aylardır bu kremden vazgeçmiyorum. Her gün duşta şampuanlayıp duruladığım nemli saçlarıma kremi uyguluyorum ve 1 dakika boyunca saçlarıma masaj yapıyorum. Saç kremlerini kullanırken dikkat etmeniz gereken kısım saç diplerine uygulama yapmamak. Saçın yapısı itibariyle saç dipleri nem bakımından en zengin kısımlardır. Ve fazladan bir krem uygulaması saçlarınızın çabuk yağlanmasına sebep olur.


    Saç Maskem:




    Toni&Guy'ı çoğunuz deniz tuzlu spreyi ile tanıyor olabilirsiniz. Özellikle şekillendirici saç ürünlerine çok başarılı bulduğum bir marka. Bakım ürünü olarak da bu maskesini denemek istedim. Henüz 3 haftadır kullanıyorum ve beklentimi karşılıyor. Haftada 2-3 kez duştan çıkmadan önce nemli saçlarıma uyguluyorum. 5 dakika boyunca bekleyip duruluyorum.

   Yoğun krem yapısında. Yine saç dipleriniz hariç tüm saçınıza uygulayarak kullanmanız gereken bir ürün. Bu ürünü tercih sebebim adından anlaşılacağı üzere hasar onarıcı olması. Saç maskelerinin uygulama süresindeki uzunluk sebebiyle saç kremlerinden aha etkili olabileceğine inanıyorum. Ama tabi genellememek lazım





    Saç Bakım Yağım:


    Çılgınlar gibi seviyorum ben bu ürünü. Daha önceden bahsettiğim üzere kuru yağ kavramını dünyaya kazandıran bir marka Nuxe. Doğalcı bir zihniyetleri var ancak organik ürünler üretmiyorlar malesef.
    Ürünün adı Nuxe Huile Prodigieuse Çok Amaçlı Kuru Yağ. Saçlarınıza, yüzünüze, ve vücudunuza uygulayabiliyorsunuz. Kokusu çok güzel, dokusu çok güzel, ciltte bıraktığı his çok güzel... Bayıla bayıla  kullanıyorum desem yeridir. Ben saçlarım haricinde manikür-pedikür sonrası da kullanıyorum. İddia edilene göre manikürün kalıcılık süresini uzatıyormuş. Ben böyle bir etki görmedim ama tırnaklarımın daha canlı ve parlak görünmesini sağladığı için tercih ediyorum.
   Saçlarımı duş sonrası hafifçe tarayarak kurutuyorum. Kurutma işleminin arasında sprey uçlu şişesinden 2 fıs kadar ellerime alıp saçlarıma dağıtarak uyguluyorum. Yine bu ürünü de saç diplerimi es geçerek kullanıyorum. Saçlarımın daha kolay elektriklenen, üstte kalan saç tellerime yoğun uygulamaya özen gösteriyorum. Saç şeklimin kalıcılığını arttırıyor ve elektriklenmeyi ciddi oranda azaltıyor.
    Bir diğer kullanım şeklim olarak duştan sonra nemli saçlarıma yine 1-2 fıs uyguluyorum. Doğal kuruma sonrası saçlarıma son dokunuş olarak bir miktar daha uygulama yapıyorum. Böylece doğal ve hafif ıslak görünümlü bir sonuç elde edebiliyorum.

    Bu ürünler haricinde ayda 1-2 kez zeytinyağı bakımı da uyguluyorum. Saçları besleyip güçlendirdiği söyleniyor. Ayrıca saçlarımı kıvırcık kullanmak istediğimde Elidor veya Pantene markalarının kıvırcık saçlar için olan krem 7/24lerini de kullanıyorum. Ve bazı günler daha dayanıklı bukleler elde etmek istediğimde yukarıda bahsettiğim John Frieda Frizz Ease Dream Curls Sprey i kullanıyorum.

    Bu kadar uzun uzun anlatınca sabahtan akşama kadar tek derdim saçlarıma bakmak gibi görünüyor olabilir :) Ancak her gün kullandığım üç asıl ürün; şampuanım kremim ve yağım. Ve uyguladığm bakıma sonuna kadar değdiğini söylemeliyim... (:

3 Kasım 2016 Perşembe

İzdivaç Çılgınlığı

    Birkaç gündür Popstar Bayhan İzdivaç programında diye haberler dolanıyordu. İlk duyduğumda inanamama duygusu oluştu bende. Sonra düşününce inanamayacak ne vardı ki?
    Bu noktada asıl mevzumuz olan evlilik programlarına geçelim. Muhtemelen ilk çıktıklarında gerçekten de insanları evlendirme ve bunu seyredenler sayesinde gelir elde etmeye yönelik bir çalışmaydı. Ama artık hiçbir programın bu amaçla yürütüldüğünü düşünmüyorum. Evlilik programlarını ne zaman görsem yüzler hep tanıdık geliyor. Şöyle biraz araştırınca neredeyse yarıdan fazlası yıllardır orada. Her gün aynı programa çıkıyor olmaları düzenli bir iş hayatlarının olamayacağını da gösteriyor. Bu durumda o yarışmacıların programdan para aldığı doğrulanmış oluyor.
    Medyatik* potansiyeli olan yarışmacılar da reytingleri arttırdığı için belli ki programda kalmaya devam ediyor. Buna bağlı olarak kazançları da artıyor. Yani özetle o insanlar evlenmeye değil para kazanmaya gelmiş oluyorlar. Bunlara talip gelen onlarca insan da tamamen kandırılmış oluyor. İşin en iğrenç kısmı bence bu da değil..
    Caner ve Tülin daha önce de farklı formattaki bir evlilik programında bulunmuşlar. İzlemediğim için onlara yorum yapamayacağım. Ama tam da onların isimleri konuşulurken birden Bayhanın patlamasına ne demeli?
    Bayhanın gerçekten de ekranda izleyip birini beğendiğini düşünelim. İsim kaygısı sebebiyle Hanife* isimli kıza stüdyoya çıkıp tanışalım demek yerine özel bir şekilde ulaşmaya çalışması daha mantıklı olmaz mıydı? Demek ki isim kaygısı yok...

   Ya da belki isim kaygısı sandığımız ölçüde değildir...

   En unutulduğu ve albüm hazırlıklarında olduğunu söylediği (yada yeni albüm çıkarmış tam hatırlamıyorum)bir dönemde kalkıp da reytingi yüksek bir programda boy göstermesine ne demeli?
    Bir de durup durup geçmişinin acılarından bahsediyorlar. Acısı olan insanı neden televizyonun önünde ağlatırsın ki? Reyting dışında ne sebep var?
    Ben Hanifenin de planlı olarak bu işin içinde olduğunu düşünüyorum ayrıca. Yani ortada izdivaç yok rezillik var. Ayrıca Bayhanın haftalık 10,000 TL aldığı söyleniyor. Gerisini siz düşünün...
    Beni okuyan nacizane kesimin içinde varsa bu programları izleyen insanlar; sizi çok iyi anlıyorum. Bence iki insanın tanışıp evliliğe doğru gittikleri o yol çok hoş samimi bir durum. Ama bu programlarda olan olay sizin bu güzel bakış açınızdan yararlanmak. Lütfen izlemeyin, izlettirmeyin efendim..


1 Kasım 2016 Salı

Üniversite Öğrencisi Olmak - Bir Türlü Geçilemeyen Ders (Özel Bölüm)

   5. sınıfa geldim artık bitmek üzere olan okulumda 4 yıllık bölümlerdeki herkesten daha yaşlı olduğum gerçeği kafamı nereye çevirsem orada. Henüz dönem başı olduğu için mezuniyet kafalarında değilim. Bizim bölüme has, son sınıf acayip rahat geçiyor. Haftanın 3 günü okula gidiyoruz onda da yarım gün bile durmuyoruz. 1.sınıflar bizi görünce kim bu amcalar teyzeler der gibi bakıyor sanırım..
   İşte tam bu mezun olmuşluk hallerinde gezerken karabasan gibi üzerime çöken bir ders var. 3.sınıftan bu yana alttan ala ala bitiremediğim bir ders. "Hoca bana taktı" desem değil, "kafam bu derse basmıyor" desem o da değil. Biraz şanssızlık biraz heyecan derken 2 yıl bu dersten kalmayı başardım. Şimdi artık bu yılın sakin temposundan istifade haftalık düzenli çalışırım diye düşünürken yine beklediğim gibi olmadı. Ve vize haftaları geldi çattı...


    2 kez alıp bir türlü geçememiş olmak bir yana dursun, tekrar kalırsam sene uzatıcak olduğum gerçeği aklıma geldikçe stres olup gerildim. Çılgınlar gibi çalıştığım da yoktu ama çalışabildiğim kadar çok çalıştım diyebilirim. Yine de o son gece gelince uyumak yerine çalışmayı tercih ettim. Elime alıp kurcalamayayım diye telefonu evin köşelerine saklamak mı dersiniz, televizyonun kumanda pillerini çıkamak mı... Kendimi tamamen derse odakladım. Bu ilk sabahlamam da değil elbette. Tecrübeliyim yani. Kaç kahveden sonra mideme kramplar girer biliyorum. Ara verdiğimde hangi şarkıyı dinlersem daha çok gaza gelirim. "Beynim artık almıyor" evresine gelince nasıl kafamın içinde yer açabilirim, bunların hepsini öğrendim. Ama yine de, sabahlamak, sabahlamaktır...
    Saat 2ye kadar her şey normal seviyelerde ilerlerken bir anda kafamı dersten kaldırınca ortamda "in, cin bir de ben" kalmış top oynuyoruz. O aşırı sessizlik insanı iyice uykulu hissettiriyor. Ben bir de 2 saat uyuyayım hiç uyumamak iyi değil diyerek sıcacık yatağıma girdim o saatte ama yok, bu sefer de heyecandan uyuyamadım. Bari uykum açılsın diye balkona soğuk havaya çıktım. Size de tavsiye ederim soğuk hava zihin açıyor :) zihnim öyle bir açıldı ki sandalyede uyuyakalmışım. düşmek üzereyken kendime geldim.
  Sabaha karşı tekrar balkona çıktığımda artık yorgunluk ve uykusuzluk tüm sinirlerimi bozmuş haldeyken site bekçimizi gördüm. Buradan gececi mesleği olan herkese selam olsun, Allah kolaylık versin..
   Göz altlarımdaki mor halkaları ve yüzümdeki çökmüşlük halini fondöten ve kapatıcıyla kapatıp gözlerime de "no make up make up" tarzında bir makyaj yaptıktan sonra (aklımca hocama sabahladığımı çok çabaladığımı belli edicem ya) evden çıkıp kader anıma gittim. Herkes benim gibi tabi. Ders fakültenin en zor dersi...
   Sınav bir şekilde geçti. Sormayın nasıl diye sonuçlar belli olana kadar ne iyi ne kötü..

Ama bu hikayenin mutlu sonu; eve gelince mışıl mışıl uyumaktı :) 

20 Ekim 2016 Perşembe

Herkes Cildini Nemlendirmeli Mi?

   Özellikle yağlı ciltlilerin sıklıkla yanılgıya düştükleri bir mevzudan bahsetmek istiyorum. Yağlı bir cildiniz varsa nemlendirici kullanmak cildinizde gerçekten de sivilcelenmeye sebep olur mu? Kuru ciltliyseniz nemlendirici tercihiniz nasıl olmalı? Normal citliler herhangi bir nemlendiriciyi kullanabilir mi?
   Sizce cilt yaşlanması nedir? Kırışıklar? Lekeler? Sarkmalar? Peki bu yaşlanmaya sebep olan nedir? Yıllar mı? 
Bugün bu soruları cevaplandırmak niyetindeyim..

   Zaman içinde cildiniz nemini kaybeder. Bunu hepimiz biliyoruz. Ve aslında yaşlanmanın perde arkasında bu nem kaybı yatar. Cildin yenilenmesi için birçok etmen var. Örneğin akşam 10-sabah 6 arasında uyunan düzenli uykuların yerini hiçbir anti-ageing krem tutamaz. Çünkü gecenin bu saatlerinde uyuduğunuz zaman cildinizi yenileyip yaşlanmanızı yavaşlatan Melatonin isimli bir hormon salgılarız. Cildin gerginliğini sağlayan kolajen isimli proteini de duymuşsunuzdur. Tüm bu yapısal elementler etkinliğini su varlığında gösterir. Cildiniz su kaybettikçe onarımı güçleşir. Yaşlanma süreciniz hızlanır. Lekelenmeler artar. Kırışıklıklar artar. Sarkmalar artar...
   Evet herkesin içtiği su elbette ki cildine nem sağlıyor. Ama vücudumuz yaşlandıkça gerekli nemi tutmayı ve cildimize iletmeyi başaramıyor. Bu yüzden topikal bir nemlendirme özellikle yaş ilerledikçe daha da gerekli hale gelir.

   Peki yaşlanma ne zaman başlar?

    Adolesan dönemin yani tahminen 22-23 yaşların ardından vücudumuz gelişimini tamamlayıp yaşlanma dönemine girer. Bu dönemden itibaren cilt su kaybetmeye de başlamış olur. Yani ergenlik döneminin hemen ardından cilt nemlendirme artık ciddi bir önem taşır. Aslında tam da bu yıllarda cildimiz bebekliğimizde ki kadar olmasa da güzellikte zirve yapmıştır. Yaşlandıkça güzelleşmeniz mümkün elbette ama bu cildiniz için geçerli değil. Hatta 30lu yaşlarda ilk mimik çizgilerinizle de tanışınca daha genç haldeki cildinize özlem duyarsınız. Bu yaşam periyodunun hangi döneminde olursak olalım hiç bir şey için geç değil.

   Düzenli nemlendirici kullanmak yaşlanmayı yavaşlatır.


    Cilt tipiniz ne olursa olsun cildinizin nem oranını normalin üstünde tutmak yani nemlendirici kullanmak yaşlanmanızı geciktirecektir. Gün içerisinde hepimizin cildinden su buharlaşarak uzaklaşır. Yağlı ve kuru ciltlerin bu noktada bir ayrımı söz konusu. Yağlı ciltlerin yağ ve sebum salgısındaki fazlalık sebebiyle cildin doğal neminin kaybı daha az olur. Ancak bu aşırı yağ oranı da sivilceye sebep olur. Yani yağlı ciltliler geç yaşlanır ancak kuru ciltliler de daha az sivilce problemi yaşar. O zaman ne mutlu normal ciltlere :) Tabi cilt tipiniz yağlı da olsa zamanla sizin de cildinizin nem oranı düşer ve yaşlanırsınız. Bu yüzden nemlendirici kullanmanız gerekli.

   Nemlendirici Seçimi


   Nemlendiriciler işlev bakımından iki tip bileşen taşır. Cilt yüzeyinde tabaka oluşturan bileşen, ve nem sağlayan bileşen. Bu şekilde cilde hem su takviyesi yapılır hem de cildin üstünde tabaka oluşturularak su kaybı azaltılır. Kuru ciltlilerin cilt yüzeyinde tabaka oluşturan bileşene doğal yağ ve sebum salgıları düşük olduğu için daha çok ihtiyaç duyarlar. Yağlı ciltliler ise sebum ve yağ fazlalığını dengeleyen ve nem takviyesi yapan bir krem kullanmalıdır. Bu yüzden örneğin yağsız jel kremler, veya sebum baskılayıcı içeren düşük yağlı kremleri tercih edebilir. Kuru ciltliler ise bitkisel yağlar barındıran (örn:avokado yağı) kremleri tercih edebilirler. 

    Ergenlik Döneminde Nemlendirme


   Özellikle sivilce problemi yaşıyorsanız sebum ve yağ bezi baskılayıcı kremler kullanabilirsiniz. Halk arasında bunlara kurutucu krem dense de aslında cildinizin nemini azaltmayı amaçlamaz. Aksine yağ salgısını azalttıkları için nem takviyesinde bulunan bileşenler de içerirler. Ancak eğer medikal bir yağ baskılayıcı krem veya hap kullanıyorsanız ekstra nemlendiriciye ihtiyaç duyabilirsiniz. Bunun için lütfen doktorunuza veya eczacınıza (ve tabi ki bana) danışın.Ergenlik döneminde iseniz ve kuru ciltliyseniz cildinize uygun oranda nemlendirme sağlayan bir krem kullanmanızı size de tavsiye ediyorum.

Özetle hangi yaşta olursanız olun özellikle yaşlanmayı önlemek ve cilt yenilenmesini ve güzelleşmesini desteklemek için, cilt tipinize uygun bir nemlendirici kullanmanız çok önemli.


17 Ekim 2016 Pazartesi

Blogger Olma Hayallerim ve Çok Daha Ötesi

    Ben çok küçük yaşlarda kozmetiğe merak sarmış biriyim. Bu mini mini bir kızken yüzüme annemin makyaj malzemelerini sürmemden çok daha öte bir şey. Toplum içinde insanların "doktor ablama K vitaminli sivilce kremi yazmış ama bir işe yaramıyor, zaten çok pahalı bir daha almayacağız" diyerek başkalarına hiç bilmediği konularda bir şeyler anlattığını işittiğim anlarda alevlenen bir duyguydu. Burada bahsedilen K vitamini tamamen bir yanlış anlama. La roche posay Effacler K kremin "K" harfini vitamin zannetmekle alakalı bir durum. Ve bu cümleyi kuran arkadaşla küçük bir muhabbet sonrasında ablasının kremi çok yanlış kullandığını gördük.
   Bu tip durumlar bana toplumda kanayan bir yarayı gösterdi. Eczacı meslektaşlarım belki beni çok eleştirecekler ama Dermo-kozmetik ürünler hakkında yeterli açıklamayı eczanelerimizde maalesef bazen alamıyoruz (internet siparişleri zaten en büyük hata bunu unutmayınız). Eğer eczanede size dermokozmetik ürün satışını bir firmanın elemanı yapıyorsa bilin ki sizin cildinizden çok kendi komisyonunu düşünerek ürün öneriyordur. Bu yüzden daima eczacılarla muhattap olun. Bir Sephora çalışanı bile size cildinizle alakalı binlerce öğüt sıralayabilir. Ama bu öğütler de tanıtım günlerinde aldıkları kısa ürün bilgilerinden ibaret işin aslında. Size her konuda en yakın sağlık ve cilt bakım danışanınız daima eczacınızdır bunu lütfen unutmayın.

   Neyse konudan sapmayacağım :) Kendi eczanemde misafir ettiğim hastalarım elbette ki göz bebeğim olacak. Ama bunun dışında eczane ortamında ulaşıp bildiklerimi aktaramayacağım insanlara da yardımcı olabilmenin belki de en çok tercih edeceğim yolu blog yazmaktı.
    Hani hep derler ya sevdiğiniz işi yapın diye. Ben insanların sağlığına bu denli değer veren bir mesleğin benim için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum. Ama insanı ölümden döndüren ilaçların ve Kanuni'ye şiir yazdıran beden sağlığının bu mecrada(internet) işlenmesi pek mantıklı değil. Zira internette hastalık araştırmaları sonucunda kendini hiv veya kanser gibi ölümcül hastalıkları olduğuna inandırmış ancak yalnızca grip geçiren hastaların olduğunu görmek çok üzücü.
    İşte bu yüzden ben de mesleğimin belki de en zevkli kısmını blogumda yazmaya başladım. Blog yazarlığı özellikle benim mesleğime kıyasla para kazandırıcı bir alan değil. Burada yazdığım şeyler yalnızca sizlere ulaşmak ve yardımcı olmak adına yazdığım yazılar. Beni bugün kaç kuruş kazanmışım merakı değil kaç insan blogumu ziyaret etmiş, kaç yeni güzel takipçi kazanmışım duyguları motive ediyor.
    Ve hala en çok sevdiğim mail "... sizin yazınıza yorum yaptı" başlıklı mailler. Bana gelen tüm soruları elimden geldiğince detaylı yorumluyorum. Öneri isteyenlere en iyi bildiğim ve en çok sevilen ürünleri öneriyorum. Ve ben gerçekten bundan çok mutlu oluyorum!

    Takibe ve iletişime devam edelim. Sizleri çok seviyorum.

Bu da böyle duygusal bir yazı olsun.. :)

11 Ekim 2016 Salı

Japon Abur Cubur Videosu - Meigum Puchi Puchi Oekaki Sherbet Candy Dondurma!

  Blippo alışverişim yazısında bahsettiğim gibi Japonyadan iki tane kendin yap DIY şekeri almıştım. Daha önce Takoyaki setiOekaki Gummy Land seti ve Kracie Taiyaki&Dango setinin videolarını paylaşmıştım. Şimdi ise minik hayvan figürlü dondurmalar yapılan Meigum Puchi Puchi Oekaki Sherbet Candy videosunu paylaşıyorum!
İyi Seyirler :)




8 Ekim 2016 Cumartesi

Birbirinin Üstüne Tutar Mı? Boya - Renk Açıcı - Kına | Tecrubelerim

Ön Uyarı: Bu yazıdaki tüm bilgiler fakültede öğrendiklerim, uzmanlardan edindiğim bilgiler ve tecrübelerimden ibarettir.
   Daha önce bir yazımda Loreal'in renk açıcı spreyi Sunkiss'i kullanıp tecrübelerimden bahsetmiştim. Oryal kadar yoğun etkili bir ürün yerine saçları kademeli ve hafif bir şekilde açmak için ideal bir ürün. Saçlarımın doğal rengi siyaha yakın bir ton, ve benim asıl niyetim kına yakmaktı. Çok koyu renklerdeki saçlarda kına rengini gösteremiyor. Sunkiss kullanma sebebim de kınaya zemin hazırlamaktı yani. (Koyu renk saçlara Sunkiss gibi ürünler turuncumsu bir kızıllık veriyor, aman dikkat).
    İstediğim tonda saçlarımı açtıktan sonra kınamı yaktım. Kına karışımıma ışıltı ve yoğunluk vermesi için ceviz kabuğu da ekledim. Tarifim;

  • 300g yeşil kına
  • 2 cevizin kabuğunun haşlanmasıyla elde edilen su
  • 2-3 çay kaşığı sirke
  • 2 yemek kaşığı zeytin yağı 
    Karışımı 1 gece saçlarımda beklettim. Gündüz kafasında 1kglık yükle oturup beklemek isteyenlere önerim 3-4 saat beklemeleri :)

   Renk açıcının üstüne kına tutar mı?


    Evet efendim tuttu. Daha önceki kına tecrubelerimde kına saçlarımda ne kadar tutunduysa, renk açıcılı hali de o kadar sürdü. Saç rengim bakıra benzer tonda ama epey koyu bir kızıl oldu. Defalarca fotoğrafını çekmeye çalıştım ama hep olduğundan daha koyu çıktı. Bu yüzden maalesef fotoğrafsız bir şekilde tarif ediyorum. İşlemin ardından saçlarım inanılmaz sertleşti. Sürekli olarak yoğun onarıcı kremler kullandım. Ve saç rengim maksimum 3 hafta dayanıyordu. Sonra kına git gide akıp azalıyor ve sadece güneşte görünen bir kızıllık bırakıyordu. 

   Benim kızıl saç sevdam yıllar önce izlediğim "Gezici Pantolon Kardeşliği" filmiyle başladı. Tibby karakterindeki Amber Tamblyn'in saç rengi o kadar çok hoşuma gitti ki ilk kez lisedeyken o rengi hayal ederek kına yakmıştım. Ama kınayı nelerle karıştırırsam karıştırayım, öncesinde veya sonrasında ne uygularsam uygulayayım o hafif turuncu tonlar hep baki kaldı. Aslında o hali daha doğal görünse de hayalimdeki renk bu değil diyerek kına inadımdan vazgeçip boyamaya karar verdim.

    Kınalı saça boya tutar mı?


Ben Palette 4-88'i
tercih ettim
   Bu noktada boyanın rengi çok şey ifade ediyor. Daha koyu renklere geçişte problem yok. Ama tabi araya en az birkaç hafta bırakın ki saçlarınız kendini toparlasın. Daha açık renklere geçiş için işinde uzman bir kuaföre gitmelisiniz. İşin kimyasından bahsedersek, kına saçın yüzeyine tutunur. Boya ise saçın üst katmanını açıp içeriye girer ve pigmentler saçın içine yerleşir. Saç rengi açılırken bu pigmentleri dışarı çıkarırlar. Mesela Sunkiss gibi basit renk açıcılar koyu renk saçın içindeki mavi pigmentleri kısmen çıkarır. Böylece içerde kızıl ve sarı pigmentler kalır. Bu yüzden koyu renk saçlılara bu tip açıcılar turuncu görüntü verir.  Daha güçlü renk açıcılar saça daha sert davranıp ve kızıl pigmentleri de çıkarmayı başarabilir. Bu yüzden açık saça geçiş daha zordur. (Bkz: Saçın yapısı ve boyanın saça etkisi.)
   Toparlayacak olursam, daha koyuya boyayacaksanız bunu evde yapabilirsiniz, açık renkler içinse mutlaka kuaföre gidin. Yoksa yumurta sarısı renklerle gezebilirsiniz. Ve ayrıca tüm bu işlemin arasına en az birkaç hafta bırakın. Ve bu dönemde onarıcı ürünler kullanın.
   Daha koyu renklere geçerken elinizdeki pigmentlerin üstüne yenilerini eklersiniz. Örneğin siyah tüm pigmentleri barındırdığı için geçişi en kolay renktir. Ben kızılın bir başka tonuna geçiş yaptığım için boya tuttu. Hatta tam istediğim tonda oldu :) Ancak daha açık renge giderken elimizdeki pigmentlerden kurtulmamız gerekir, bu da işin zor kısmıdır.

 

  Genel ve pratik bilgiler...


   Çevremdeki pek çok insan kınadan korkuyor. Ve buna sebep olarak dönüşünün zor olduğunu söylüyorlar. Aksine kınanın renginden kurtulmak çok kolay. Beyaz sabun, bu konuda size birkaç yıkamada ciddi sonuçlar verecektir. Ayrıca siyah çay demini de yıkamadan önce saçınıza uygulayıp 5 dk kadar bekletirseniz kınadan kurtulmanıza yardımcı olur. Doğal açık renk saçlarınız varsa bu iki yöntem de epey başarılı olsa da kızıl tonlardan tamamen kurtulmanızı sağlayamaz. Bu yüzden uzman bir kuaföre giderseniz birkaç işlemle size yardımcı olabilir. Veya sabun ve çayı bir süre kullanıp daha sonra boyayabilirsiniz. Kına ile ilgili korkulması gereken şey sonucu asla bilemeyecek olmanız bence...
    Koyu tonlar saçınıza en az zararı veren renklerdir. Doğal saç renginizden çok daha açık tonlara ulaşmak isterseniz saçınıza oryel gibi maddeler uygularlar ve bu boyadan çok daha fazla hasar verir. Yani aslında kına, boya ve basit saç açıcıların hepsi de birbirinin üstüne tutabilir ama açık renk boyalar veya oryel gibi radikal ürünler saçlarınızı ciddi anlamda yıpratır ve üst üste uygulama saçınızı yakar.

Neyse ben gidip Gezici Pantolon Kardeşliğini 16497256. kez izliyim :)



7 Ekim 2016 Cuma

La Roche Posay Effaclar K Krem - İnceleme

   Bir ay kadar önce sivilceye eğilimli cildim için yeni bir nemlendirici arayışına girmiştim. İnternette yaptığım araştırmalar sonunda farklı farklı markaların sivilce yatıştırıcı nemlendiricilerini buldum. Ben farklı farklı dermokozmetik markalarının bir arada kullanılmasını tavsiye etmiyorum. Zira her marka genel olarak belli başlı bileşenleri barındırır ve bazı bileşenlerin bir arada kullanılması birbirlerinin etkilerini örtebilir. (İlaç etkileşimi)
    Günlük olarak kullanıp asla vazgeçmeyi düşünmediğim La Roche Posay Effaclar temizleme jelinin yakın akrabası Effaclar K krem kullanmaya karar verdim. Eczaneden 50TL ye aldım.

   Bu yazıyı yazmak için 1 ay bekledim. Herhangi bir yan etki veya etkisizlik durumunu ölçüp tartabilmek için epey zaman tanıdım. Ve sonuçta genel olarak memnun kaldım.
    Bir de neden Effaclar Duo yerine K'yı tercih ettiğim konusu var; Duo, yeni sivilce oluşumunu önlemeye ve lekelerin görünümünü azaltmaya yararken, K, tıkalı gözenekleri temizlemeye, pürüz şeklinde görünen minik sivilcelerin giderilmesine ve aşırı yağlanmayı önlemeye yarıyor. İkisi de hafif ölçekte nemlendirici özellikte. Benim sorunlarım daha çok K'e göreydi. Böylece K'yı tercih ettim.

    İnce yapılı bir krem. Kokusu çok hafif ve sanırım havuç suyuna benziyor. Bu da ürünün içerisindeki retinil linoleat'tan kaynaklı. Roaccutane isimli hapı duymuşsunuzdur. Bu ilaç etkisini içeriğindeki retinoid ile sağlar. Sebum salgısını azaltarak ve yağ bezlerini baskılayarak gözeneklerin tıkanmasını ve sivilce oluşumunu önler. Retinil linoleat da retinoid benzeri bir bileşen ve bu sebeple sebum salgısını düzenleyici etkisi var.

   Bu kadar bilimsellik yeter :) ciltte bıraktığı his çok hoşuma gitti. Kadifemsi bir yumuşaklık oluşturuyor. Makyaj bazı olarak ideal yapıda. La Roche Posay de makyaj bazı olarak tavsiye ediyor ürününü. Sabah akşam uygulamada cildinizin ihtiyaç duyacağı nemi de sağlıyor. Ancak kuruya yakın ciltliyseniz ve arada bir çıkan sivilceleriniz varsa bu ürün yerine daha yoğun nemlendiricili bir ürünü kullanmanızı tavsiye ediyorum.

   İçerik İncelemesi


    Silikon içeriyor. Ama yağ bileşeni düşük bir kremi silikonsuz bulmak çok zor. İçeriğindeki salisilik asid ciltte bakteri üremesini ve sivilce oluşumunu önlemeye yardımcı. Setil alkol aşırı hassas ciltliyseniz bu ürünü kullanmanızı engelleyecek nitelikte tahriş edebilecek bir madde. Genel olarak masum diyebiliriz :)


    Ürünün çok hafif bir peeling etkisi var. Ama benim cildimde gözle görülür bir soyulma yapmadı. Tekrar retinol linoleattan bahsedeceğim :) bu madde cilt üzerinde kalıcı bir etkiye sahip. Yani ürünü kullanmayı bıraktığınızda bile sebum salgınız azalmış oluyor. Ancak bu kalıcı etkiyi görebilmek için en az 3 ay kremi kullanmalısınız. İlk bir kaç hafta daha fazla sivilceye sebep olabilir. Ancak bende öyle bir durum olmadı. Herkeste olacak diye birşey söz konusu değil zaten.
    Ben genel olarak memnun kaldım. Bir anda mucizeler yaratması söz konusu değil. Bir dermokozmetik kremden mucize beklememeniz için bunu söylüyorum. Ama eşdeğerlerine göre oldukça başarılı bir ürün. Fiyat olarak da bu etkiye ve bu içeriğe sahip bir krem için uygun sayılır. Eczanelerde satılabilecek ruhsatı alamayan kremlere yüzlerce lira vermenizi hiç tavsiye etmiyorum :)


6 Ekim 2016 Perşembe

Japon Abur Cubur Videosu - Kracie Taiyaki ve Odango Seti

     Blippo alışverişim yazısında bahsettiğim gibi Japonyadan iki tane kendin yap DIY şekeri almıştım. Daha önce Takoyaki seti ve Oekaki Gummy Land setinin videolarını paylaşmıştım. Şimdi ise Japon yemeklerinden Taiyaki ve Odango'nun kendin yap şekerlerinin videosunu paylaşıyorum :)
İyi Seyirler :)


 Meraklısına;

Taiyaki (Balık keki)
Daifuku (pirinç kekinde çilek tatlsı)
Odango (soslu pirinç topları)




4N1K - Okuduklarım


    Bana lise yıllarımı anımsatan, kendimi yeniden 16-17 yaşlarında hissettiren bir kitaptı 4N1K. Büşra Yılmaz 21 yaşındayken yazmış bu kitabı. İnsana "ben 21 yaşındayken boş gezenin boş kalfasıydım" diye düşündürten biri. Wattpad'de sanal yazarlık yapmış. Yazı yazmanın onu depresyondan kurtardığını söylüyor. Bu yaşta 100binin üzerinde satışı olan bir kitabın yazarı olmak bence büyük bir başarı.


    Kitap sağlam bir arkadaşlığı anlatıyor. 4 erkek ve onların kardeşten öte sevdiği Yaprak'ın öyküsü, sıra dışı nitelikte. Epeyce küfür geçiyor kitapta, ama öyle klasik küfürler de değil, "Geniş Aile" dizi yazarlarının kullandığı ironide laflar bunlar.

Yaprak; küçükken, markette annesinden sürpriz yumurta istediği için bulgur reyonuna sıkıştırılıp çimdiklenenler, ilkokul önlüğünün altına eşofman giyip okula gidenler, yeşil silgisini diş izi yapanlar ve kırmızı kapaklı tüm dersler kitabının saman sayfalarını silerken yırtanlar kadar sıradan bir kız çocuğuyken; birlikte büyüdüğü dört çılgın erkek arkadaşı yüzünden akranlarından biraz farklı bir kız haline gelmiştir. 
    Yaprak son derece çılgın bir kız. Pembeye savaş açmış, sıkıldıkça halıda yuvarlanan, flört nedir bilmeyen ve hiç de ilgilenmeyen biri. Bu beş arkadaş sınıfın arka sıralarında oturup hayatı tiye alan gençlerden. Okulla ilgili tek hedefleri geçecek kadar not almak. Bu dört erkekten her biri farklı bir renkli karakter.

Dünyası, on iki yıllık dostları, gamzeli kahramanı Ali, tek ideolojisi3P (pizza, pijama, pislik) üzerine kurulu bir çılgın, Oğuz, sevgilisini kendi vesikalık resminden bile kıskanan demirli, Gökhan ve notları toplamda bile 100'e ulaşamayan çorap fetişisti tatlı çapkın Sinan'dan ibarettir. Kalbi dördüyle tıka basa dolu, hayatı onlarla rengârenk olduğu için aşka ne inancı vardır ne de ihtiyacı...
   Yaprak aşk ilişki gibi kavramlardan uzak bir hayat sürmüş. Kimseden hoşlanmamış ve bu tip duyguların neye benzediğinden habersizken bir gizli hayranı çıka geliyor.

Ama bir gün rutin (!) hayatı, doğum gününde gelen bir paket ile tümden değişir. Paketin içinde, gizemli bir âşıktan gelen, kızımızın asla giymeyeceği türden gösterişli bir elbise ve içinde de bir not vardır.
    Tek bir noktada bile Yaprakla özdeşleşemedim. Ama sanırım bu kadar çok sevildiği için çok imrendim kendisine. Bu kitaptaki aşk "çıkma" kelimesiyle azımsadığımız basitlikte değil. Çok yoğun ve çok masum duygulardan bahsediliyor. Duygular diyorum çünkü bizim kızı seven sadece tek bir kişi yok(!). Gel de imrenme işte...
    Ziyadesiyle sürükleyici bir kitap. Ama tabi bu tarz romanlar size çok şey katmaz. O yüzden eğlence bakımından yorumlayacağım. Keyifli vakit geçirmek için bire bir. Bazı noktalarda bana bu gençlik nereye gidiyor dedirtti açıkçası. Kitaptaki ebeveynleri ayrı ayrı yargıladım zihnimde. Yine de ana karakterlerimizin hepsini de sevdim sanırım.
    Bir de her an yeni yeni karakterler fırlıyor kitaptan. Tam herkesi tanıdım derken Emre çıkıyor, sonra birden Tuna ve derken Ece. Kore dizisi izler gibi birbirine karıştırdım herkesi. Bir kağıda not mu alsam acaba diye bile düşündüm! :)
    Pek çok da klişe vardı. Ama bence yakışmışlar kitaba. Sona dair pek çok şeyi daha kitabın başından anlıyor insan. Ki bu hikaye sonunu bile bile merak ettiriyor kendini. Ayrıca son 10 sayfa kala "ee bütün sorunlar çözülmedi yoksa?!" diye heyecan yaptım ve sonunda bombayı gördüm...


Bir sürprizi daha var yazarın. Kitabın film çekimi için anlaşma imzalamış!
Sabırsızlıkla bekliyoruz efendim...


1 Ekim 2016 Cumartesi

Senden Sonra Ben - Okuduğum Kitaplar

    Senden Sonra Ben, Senden Önce Ben kitabının devamı niteliğinde olduğu için söyleyeceğim her şey ilk kitabın spoilerı niteliğindedir..

   Senden Önce Ben, sonu kötü bittiği halde okumak istediğin nadir kitaplardan biriydi. Ama sonun öylece mutsuz ve Will'in gidişiyle noktalanmasına için razı olmadı. Kısa zamanda filmi de izleyip acıma acı kattıktan sonra 2.kitabı da aldım ve hemen okumaya başladım.

Hikâyelerin mutlu sonla bitmesi için yola devam etmek gerekir...

   Louisa'nın Will'i unutmasını ve yoluna devam etmesini çok istiyordum. Özellikle Will'in yaptığı seçimi bir türlü onaylayamıyor olmam git gide Louisa'nın haksızlığa uğradığını düşündürüyordu bana. İlk kitapta Will bıraktığı mektupta Louisa için bazı adımlar işaret etmişti. Ona bir miktar para bırakmış, hiç adımını atmadığı dış dünyayla Pariste  bir  kafede okuyacağı mektup ve bir kaç adım ötedeki parfüm dükkanının kokularıyla tanışacağını düşünmüştü sanırım. Ama ölümüyle insanları putlaştıran zihinlerimiz bu noktada Will'e inanarak yanılmış olabilir miyiz?

Beni o kadar da sık düşünme.Sadece iyi yaşa. Sadece yaşa... Sevgiyle, Will.
Louisa Clark ve Will Traynor birlikte altı ay geçirmiştir. Koca bir yılın yarısı... Ve bu altı ay çok şeyi değiştirmiştir. Lou artık kendi hayallerinden korkan o kasabalı kız değildir fakat hayatı Will'in istediği gibi cesurca yaşamayı da başaramıyordur. Sevdiklerini kaybeden insanların yollarına nasıl devam ettiklerini bilmiyordur çünkü Will'in olmadığı bir dünya onun için hâlâ katlanılması zor bir yerdir. Boş bir apartman dairesinde yaşıyor, havaalanında korkunç bir işte çalışıyordur. Yaşasa da onun için hayat diye bir şey yoktur, ta ki karşısına onu Will'e götüren, kimsenin haberinin olmadığı bir bağlantı çıkana dek..

Spoiler Uyarısı!

    Will'in Louisaya ciddi bir miktar para bırakmış olması benim içimde o parayı değerlendirip Üniversitede istediği bölümü okuyacağı, tasarımcı olup herşeyi yoluna sokacağına dair bir inanç oluşturdu. Ama Louisa'nın, geleceğe dair bir inancı kalmadığı için peri masalı yazacak halde değildi. Bu yüzden başta havalimanı barındaki işini yadırgasamda belki de birşeylerin "mutlu son" ile bitmesi için mükemmel bir işe gerek yoktur diye düşündüm. 
    Kitabın her köşesinde beklentileri kırma gibi bir özelliği var. Bunu çok sevdim. Sam ve Jake hakkında kafamda oluşan beklenti de aynen bu şekilde kırıldı. Bundan söz etmek gerekirse, sanırım sırf Jake'i bir grup destek terapisinde tanıdığımız için şizofrenliği ona yakıştırdım. Bu şekilde Sam'i masum çıkarıp Lou ile mutlu bir hayat sürdürebilirdik. Ama işler çok daha tuhaf yürüdü. 6.his filminin sonuna gelince başa sarıp "psikologun çocuk dışında kimseyle konuşmamış olduğunu nasıl anlamam inanmıyorum" diye şoktan şoka girdiğim gibi, burada da Sam ve Lou'nun tanışmasına geri sardım :)
     Lily de aynı şekilde beklentilerin çok ötesinde bir sorunla çıktı karşımıza. Lily Lou'nun kapısına ilk geldiği andan itibaren çocuk yetiştirme ve çağımızın gençlik sorunları üzerine kafa patlatmaya başladım. Lily ye de çokça kızsam da içten içe ona acımakla geçti tüm kitap. Belki de Will'den geriye kalan herşey bu kadar kutsallaştırılmışken Lily gibi bir baş belasının çıka gelmesi Lou'nun Onu unutmasında faydalı olmuştur...

    Her iki kitap da okunmaya değerdi. Jojo Moyes artık sevdiğim roman yazarları listemde üst sıralarda yer alıyor. Umarım bu kitabın da filmi çekilir...


30 Eylül 2016 Cuma

Sevdiğin Sanatçılara Oy Vermek ve Kırmızı Halıda olma şansı yakalamak için son gün Pazar günü!

Bu yıl 43.’sü düzenlenecek olan Pantene Altın Kelebek Ödülleri’nde televizyon ve müzik dünyasının yıldızları sizin vereceğiniz oylarla parlıyor. Oylamaya katılarak sevdiği sanatçıları ödüle bir adım daha yaklaştırdıktan sonra güçlü ve sağlıklı görünen saçlarıyla fotoğrafını paylaşan 10 kişi, ayrıca geceye katılarak benzersiz deneyimler yaşama fırsatı yakalıyor.
Bu yıl 43.'sü gerçekleşecek Türkiye’nin en prestijli ödül töreni “Pantene Altın Kelebek Ödülleri” için oylamada son hafta! Sevdiği sanatçıları oylarıyla destekleyenler arasından seçilecek 10 kişi ayrıca geceye Pantene’le hazırlanacak, kırmızı halıda sevdiği sanatçılarla tanışma fırsatı kazanacak.
Türkiye’nin sevilen yıldızlarını bir araya getiren “Pantene Altın Kelebek” ödül töreni heyecanına katılmak çok kolay. En sevdiği sanatçılara oy verdikten sonra güçlü ve sağlıklı görünen saçlarıyla fotoğrafını paylaşan katılımcılar, ödül gecesinde benzersiz deneyimler yaşama şansı yakalayacak. Seçilecek 10 kişi geceye Pantene’le hazırlanacak, alanında uzman kişilerden tavsiyeler alarak kırmızı halıda parlayan saçlarıyla yürüyecek.
Oylamaya katılmak ve gecenin yıldızı olmaya hak kazanmak için: http://www.pantenealtinkelebekodulleri.com/
Sosyal medyada  #PanteneAltinKelebek etiketini ve Pantene Türkiye Instagram ve Youtube sayfalarını takipte kalın!



Bir boomads advertorial içeriğidir.